YER:BERGAMA / PABUÇCULAR ARASTASI
TARİH :15.12.2021
——————————–
(…) Ben 1933 doğumluyum.1924 yılı olmalı, babam Müdadele ile Anadolu topraklarına gelmiş mübadiliz. Drama’lıyız. Ana tarafım Arnavut,erken yaşta öldü.Babam, 3 kardeşimle Bergama merkezden kırsala taşındı, tütüncülük yaptık,ben bu arada Bergama Sanat Okulu’na 2 yıl devam ettim, olanaksızdım, bitiremedim, ama burada sanata çok yatkın olduğumu anladım. 1953’de süvari olarak askere gittim, atı bilmezdim, ama çavuş çıktım, askeriye benden tezkere bırakmamı bile istedi, ben istemedim. Bergama’ya döndüm, tütün işine devam ettim. Ek gelir yapmak için 1955’de bir tabakhaneye girdim. Ustam haftasında benim için ‘’Sen 1 numara olacak, Avrupa seni duyacak! ’’ dedi. İşe hep merakım vardır, bu doğru…
(…) Bergama, önemli bir deri işleme merkezi idi, 38-40 tabakhane vardı. İşlenen deriyi ihraç eden Türk asıllı Yahudiler vardı, onlar o kadar büyük bir topluluk olmalılar ki, en az 70 hane olarak hatırladığım bir Bergama Yahudi Mahallesi vardı. En büyük tüccar, dün gibi hatırlıyorum Robert bey idi. Ne yazık, onlar daha sonra Buenos Aires’e göç ettiler.
(…)Parşömen, deriyi kireçle işleme sonucu oluşur. Kelime ‘’Carte Pergamon’’ dan galat oluşmuştur, önce adı ‘’Pergamont ‘’ idi sonra ‘’Parşömen ‘’ oldu. En iyi bağnak ( oğlak ) derisinden yapılır.Parşömen çürümez,böyle olunca bunun sayfalarıyla kitap yapılır. Bilgi bununla yayılmış, Mısır Firavunları’nın hakimiyeti kırılmış. İzmirli bir alim – Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı -‘’Parşömen matbaanın icadı kadar önemli demiş’’, bu çok doğru. Sayfalara dikiş atılınca kitap oluyor, asıl adı kitap olunca kodeks.
(…)Yıllar yılı parşömen yapmışım, ama ne olduğunu bilmiyordum. İstanbula ‘’tef derisi‘’olarak veriyordum, doğrusu alıcılar bana öyle diyordu. Derken, elime bir kitap geçti, işin aslını öğrendim. Meğerkim ‘’ Besmele ‘’en iyi parşömene yazılırmış. İşime bir ortak aldım, bunu anlayacak olanlara vermeye başladım, ürün değerini ve bizim alın terimizi karşılamaya başladı. Sonra bizim Mehmet Gönenç Reis önayak oldu, bu işi ecnebi kuruluşlara taşıdı, oralardan ödüller –UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras- aldı, bana bunu verecekler, ancak Ankara’da yetkililerin telaşı var, buna vakit bulamıyorlar, ben de sabırla onları bekliyorum.
(…) Her fani gibi ben de bir gün öleceğim, ama şunun şurasında sadece 2 insana -Demet Sağlam Tokbay ve Nesrin Ermiş- peştemal kuşatabildim, bu ustalığı onlara verebildim. Sebat eden yok, gelen kaçtı, çırak dayanmadı, oysa bu iş bana oyuncak gibi gelir, domuz ve insan hariç, her deriyi yüzdüm. Aslında biz debbağız, ama makine ve eldiven olmadan bu işi yaptığımız için adımız ‘’ karatabağ‘’ olarak anılır. ‘’Gelen yok‘’, yoksa bu işi öğretmeye, bu yaşımda hazırım.İşin 1-2 sırrı var onları da kuşak sardıklarıma öğreteceğim, sırrım benimle gitmeyecek. Türkiye’de işi öğrenecek yok ama Japon Kenzi, taa oralardan buraya geldi, bu işi öğrendi, duydum ki, şimdi Japonya’da 35-40 öğrencisi varmış.
(…)Evliyim, 3 çocuğum var, 2’si öldü, tek evladımsa bu işe ilgi duymadı. Mehmet Kavala Tütün İşletmesi‘nden emekliyim, şimdiki patron tutuklu, büyük ve tok bir tüccardı, bizi hep kollardı, ben onu bilir ve söylerim.
(…) Yaşamda her şeyde iyiyi ararım, bu benim ana ilkem. Sonra hep ‘’ meraklı ‘’ yım. Zaten meraksız adam hayattan bıkar. Devam edeyim : Abur- cuburcu değilim, tartıda 65 kg geliyorum. Her gün 4 km yol yürüyorum, akşam dönüşü zor olsa da bu iyi bir şey. İş zamanı sabah ezanından 1 saat önce uyandım, güne hep erken başladım.
No Comment! Be the first one.