KENAN MORTAN / MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİV.
SEKTÖRÜN KİMLİĞİ
The Economist dergisinin “Türkiye Seçimleri” başlıklı bir haber değerlendirmede (4.06.2011, s.31) şu ifade dikkatimi çekiyor:
– Türkiye, TV sanayinde Avrupa’nın 3. üreticisi konumuna geldi !
Bu dikkat çekici ifadenin üzerine, DPT’nin 9. Kalkınma Planı için hazırladığı “Elektronik ve Elektrikli Makinalar Sanayii” ÖİK başlıklı raporuna yöneliyoruz. Raporda, bu sektörün ülke ekonomileri açısından vazgeçilmez ve stratejik bir öneme sahip olduğu vurgulanıyor. Ancak şu eleştiri de dikkat çekici: Sektörün ana gündem maddelerinden birisi ,giderek kısalan ürün ve teknoloji ömürleri nedeniyle yenilik ve yaratıcılık konularının öne çıkmasıdır. Rapor , şu ifadelerle devam ediyor: Türkiye ise bilgiyi üretmenin ve kullanabilmenin yaşamsal önem kazandığı bilgi toplumuna geçişin henüz başında sayılmalıdır!
DPT-ÖİK raporunda, tüketici elektroniğinin dinamik bir geliştirme içinde olduğu vurgulanıyor. Sektör firmalarının hem kendi aralarında, hem de diğer teknoloji sektörleriyle pazarlama, kaynak sağlama, üretim konularında yakınlaştığı ve birlikte hareket eder duruma geldikleri vurgulanıyor. Sektörün geneli 31 bin insan istihdam ediyor. Tüketici elektroniği alt kesimi bu istihdamın 1/3’ünü oluşturuyor. Dış satım 5 milyar $’ın üstünde. Ama ihracat kadar önemli bir kalem de dış alım. Sektör ihraç ettiğinden % 30 fazlasını ithal ediyor. Sektörde 500 imalatçı firma var. İmalatçıların 153’ü İstanbul Sanayi Odası’na bağlı olarak üretim yapıyor. Bu alt sektördeki üretici sayısı 33 .Hiçbiri yabancı sermaye bağı içinde değil. Bu alt sektör içerisinde renkli TV, audio cihazlar, yazar kasalar ve DVD / VCD’ler ile diğer cihazlar yer alıyor. 2011 sonunda dolar / 1.4 TL ortalaması üzerinden , toplam talebin 4.9 milyon TL’ye ulaşması bekleniyor. 2007-2013 döneminde sektörün % 13’lük talep artışı, Türkiye imalat sanayii ortalamasının üzerinde yer alıyor. İstanbul Ticaret Odası 1992’de İstanbul hanelerinin % 90.6’sının TV sahibi olduğunu gösteriyor. Bu veri, iç piyasada talebin ancak “yenileme talebi”yle hareketlenebileceğini anlatıyor.
Türkiye elektronik sanayii’nin rekabet gücünü olumsuz etkileyen en önemli faktör olarak ar-ge ve tasarım konusundaki yetersizlikler anılıyor. Kurumsallaşmada yaşanan yetersizlikler ve uluslararası alanda bir şirket evliliğinin olmaması, izleyen olumsuz faktörler. DPT andığımız bu iki olumsuzluğu gidermede şu 3 noktayı öne çıkarıyor:
- TSK’nın modernizasyonu çerçevesinde Türkiye elektronik sektörüne sağlanacak uzun vadeli desteğin , sektörün rekabet gücünün artmasında değerlendirilmesi gereken bir fırsat olacaktır.
- Küreselleşen bir dünyada gelişmiş ülke örnekleri belli alanlardaki sanayilerin ulusal kimliğini korumaya büyük özen göstermektedir. Türkiye’nin de bu birikimi destekleyip yönlendirmesi akıllı bir tutum olacaktır.
- Tüketici elektroniğinde üretime yönelik kapasite arttırıcı yatırımların olmasından ziyade verimlilik ve kalite arttırımına yönelinmesi planlanmalıdır. Tüplü ve analog teknolojinin yerini almaya başlayan sayısal teknolojilerin getirdiği avantajla şekil değiştirmeye başlayan TV teknolojilerinde en önemli yatırım ,daha önceki dönemlerde fırsatı kaçırmış olan ekran teknolojilerinin Türkiye’de üretilmesine dönük yatırım yapılmasıdır. ÖİK’nın kesin ifadesiyle “Resim tüpünde Türkiye’nin kaçırdığı fırsat , düz panel üretiminde kaçırılmamalıdır. Bu ülkemiz için tarihi bir fırsattır”.
Bu öngörülere koşut olarak 9. Kalkınma Planı döneminde, TÜBİTAK’ın koordinatörlüğünde hazırlanan “Vizyon 2023 Teknolji Öngörü Çalışması” öncelikli alanları şu 4 başlıkda odaklıyor:
- Tüm devre üretimi ve tüm devre tasarımı üretimi teknolojileri.
- Görüntü birimleri teknolojileri.
- Geniş bant teknolojileri.
- Görüntü algılayıcı üretim teknolojileri.
Sektörün zayıf yönleri anılan başlıklarla sınırlı değil. Özellikle teknolojik altyapıda “Sektörde yaşanan hızlı gelişmelerin izlenmesinde ar-ge fonksiyonu ve finansman kaynaklarının yetersizliği” zaafiyeti çok anlamlı. Çünkü bu , tek başına ar-ge’nin yapılmadığını değil, finansman yetersizliğinin de en az bunun kadar önemli olduğunu söylüyor. Bunun yanında “kalite” başlığı altında yer alan “Türk Akreditasyon Kurumu’nun fonksiyonel hale getirilememesi, firmaların Türkiye’de CE onayı alamaması” diğer bir engel. “CE” onayı ,ürünlerin AB ülkelerinde ilgili labaratuarlara gönderilmesi yoluyla alınabiliyor. Bunu aşmak için , 1998’de bir Hollanda firması olan KEMA ile Türkiye’den TTV, KOSGEB, TESİD, İTÜ ve KALDER’in birlikte kurduğu Elektronik Sanayi İhtisas Merkezi (ESİM) Vakfı , KEMA-ESİM A.Ş.’yi kuruyor. Şirket daha sonra Hollandalı partnerinden ayrılarak, ESİM A.Ş.’ye dönüşüyor. Bu merkez akreditasyon testi ve belgelendirme hizmetlerine devam etse de ,AB’nin bu konuda onay vermemesi “CE” işaretinin sektörün üstünde bir Demokles’in kılıcı gibi durduğunu gösteriyor.
BU SANAYİ KOLUNUN KATMA DEĞER ÇIKMAZI
9.Beş Yıllık Kalkınma Planı kapsamında hazırlanan “Sanayi Politikaları” ÖİK raporu, klasik saptamaların çok ötesine geçen bir analiz bütünlüğü içeriyor. Prof. DR.Güven Sak başkanlığında sektörün tüm ekonomik aktörlerinin katılımıyla birlikte gerçekleşen bu çalışmanın önceki çalışmalardan en önemli farkı sanayi politikaları için geleceğe dönük bir strateji içermesi. Bu amaçla hemen tüm sektörlerin “GZTF Analizi “yapılıyor ve uluslararası konumdaki yeri araştırılıyor. Tüketici elektroniği bu sektörler sınıflamasında “Yükselişteki Sektörler” arasında anılıyor (Diğer sektör başlıkları zor durumdaki sektörler, geleneksel sektörler ve yıldız sektörlerdir). Burada, bu alt sektör için yıllık ortalama ihracat büyüme hızı % 30 olarak belirleniyor. Oysa yükselişteki sektörlerde bu oran ortalama % 40 – 55 arasında değişiyor. Tüketici elektroniğinin 2005’deki dünya pazar payı % 1. Bu oran Türkiye imalat sanayii için % 1.75, geleneksel sektörlerden tekstil, hazır giyim ve meyve-sebze için % 4-5’dir. Bu vektöryel gelişme analizinde, Türkiye’de hiçbir “yıldız sektör” yer almıyor. Türkiye’nin göreceli sanyi performansı önemli bir gelişme içinde olsa da, Çin ve G. Kore gibi ülkelerin performansının çok altında kalıyor. 1980-2005 döneminde sanayi katma değeri Türkiye’de 3 kat artarken, bu artış Kore’de 6 kat, Çin’de ise 13 kat. İhracatın teknolojik yapısı, Çin’in çok gerisinde. Türkiye ihracatının % 76’sı düşük ve orta teknolojili ürünlerden oluşurken, bu Çin için sadece % 55.Yine Türkiye’de ileri teknoloji ürünlerin ihracat payı % 10 iken, bu Çin için % 35. Elektronik- TV sektöründe AB içi pazar payı hızla yükselmekle birlikte, buraya dönük üretimin % 80’i fason üretimle gerçekleşiyor. Üstelik AB’nin bu ihracat yapısı ,uzakdoğu rekabetine anti-damping vergileriyle korunurken, bu AB Gümrük Birliği kuralları gereği, Türkiye için işletilmiyor. Türkiye, teknolojik atılım ve dönüşümünü gerçekleştirmediğinden, piyasa payı tüplü TV’lerde yüksek, LCD ve plasma TV’lerinde düşük kalıyor. TESİD verileriyle, TV üretiminde komponentlerin payı % 93 iken, işgücünün payı sadece % 3. Türkiye ara girdilerinin büyük çoğunluğunu Çin ve diğer Doğu Asya ülkelerinden ithal ediyor. Parça üretiminde yerli imal oranı sadece % 14. Bu nedenle “Teknoljik ilerleme ve yenilik Türkiye sanayi politikasının en önemli unsurlarından birini oluşturmaktadır. Önümüzdeki süreçde hem bilgiye dayalı faktörlerin payının yani teknoloji, yenilikler ve işgücü becerilerinin hem de toplam faktör verimliliğinin önemi daha da artacaktır. Uzun yıllar sanayi politikalarından kısmen bağımsız bir şekilde geliştirilen bilim, teknoloji ve yenilikçilik politikalarının, ülkemiz şirketlerinin rekabet gücüne ve stratejik gereksinimlerine karşılık verebilecek şekilde yeniden tasarlanmasına ihtiyaç bulunmaktadır”. Bu sadece büyük şirketler açısından geçerli değil.Dr.Y.Müh Özkal Özsoy’un MSGSÜ’de hazırladığı bilim uzmanlığı tezinde de vurguladığı gibi ,kobi’lerde emek- yoğun yapılarını bilgi yoğun hale getirmeli ve “Statik verim zincirinden kurtulup, karmaşık karar ve üretim zincirlerine dahil olmak” konumuna taşıyabilmelidir. Bu nedenle tüketici elektroniğinde, teknoloji tabanının geliştirmesi ve bilgiye dayalı faktörlerin özellikle kobi’lere yaygınlaştırılması gerekiyor. Bu yönüyle, TOBB’un bilgi üretim kuruluşu olan TEPAV tarafından hazırlanan “Örnek bir TV kümelenmesi” başlıklı modellemede, nihai ürün üreticilerinin yanında tedarikçilerin, yazılım hizmeti veren hizmet sağlayıcılarının, önemli ortak faaliyetleri gerçekleştiren bağlantılı sanayilerin, mali kurumların, altyapı sağlayıcılarının, lojistik destek sunanların, eğitim-araştırma ve standart belirleyen bilim üreten kurumların, sektör dernekleri ve sanayi odalarından oluşan ve diyalog mekanizmalarını kuran STK’ların gerektiği vurgulanıyor. Bununla, bir TV , 10 farklı ekonomik aktörün paydaşlığında gerçekleştirilebiliyor. Bu nedenle,Türkiye imalat sanayii’nin komponent üretiminden öte bir yeni vizyonu gerekiyor.Bu vizyon için , firmaların etki alanı dışında kalan; makro ekonomik politika ve istikrardan oluşan dış etkenlerin varlığı aranıyor. Yeni bir sanayi teşvik politikasında Prof.D. Rodrik’in vurguladığı gibi “Devlet tarafından verilecek destekler sektörleri değil, faaliyetleri hedef almalıdır. Teşvik esasen süre gelen yatırımlara ve projelere sağlanmamalı, sadece yeni faaliyetler için geçerli olmalıdır”. Teşvik bununla da kalmamalı “Verilecek desteklerin ne zaman sona ereceği açıkça belirlenmeli ve başarı ve başarısızlık için belirlenmiş kriterler esas alınmalıdır. Başarı kriteleri istihdam ve ürün miktarı değil, verimlilik ve büyüme oranına dayanmalıdır. Bunun yanında belki de en önemli başarı göstergesi, uluslararası piyasalardaki performansla, teşvik alan şirketin dünya çapındeki rakiplerine kıyasla ne durumda olduğunu ölçmek olmalıdır. Kuşkusuz bütün bunlar ,belirlenecek yeni çerçevenin “Sanayi Politikaları” ÖİK’nın dilini kullanarak “Güçlü sanayi’ye geçişin çerçevesi bir seferberlik havası içinde hızla hayata geçirilmelidir. Bu kapsamda kamu-özel sektör mekanizması içinde ivedi bir ‘eylem planı’ oluşturulmalıdır”.
Örnek bir televizyon kümelenmesi
→ Nihai ürün sanayisi üreticileri → Televizyon üreticileri
→ Girdi üreticileri ve özelleşmiş → Elektronik devre üreticileri, tüp
tedarikçileri üreticileri
→ Ham madde üreticileri → Plastik üreticileri
→ Özelleşmiş hizmet sağlayıcıları → Yazılım, danışmanlık şirketleri
→ Bağlantılı sanayiler (önemli ortak → Bilgisayar üreticileri, DVD
faaliyetleri, teknolojileri, dağıtım üreticileri, uydu receiver
kanallarını kullanan endüstriler üreticileri
→ Mali kurumlar → Bankalar, sigorta ve leasing
→ Altyapı sağlayıcıları (elektrik, → Organize sanayi bölgeleri,
telekom, su) internet servis sağlayıcıları
→ Lojistik desteği → Limanlar, dağıtım şirketleri
→ Bilgi üreten kurumlar (eğitim, → Üniversiteler, meslek yüksek
araştırma ve standart belirleyici okulları, televizyon teknolojisi
kuruluşlar araştırma merkezleri
→ Diyalog mekanizmaları kuran → Odalar, sektör dernekleri,
STK’lar bölgesel kalkınma ajansı
Kaynak:TEPAV
NE YAPMALI?
- Sektörde katma değer azlığını giderecek yeni bir yaklaşım, bu sektör için sine qua non (olmazsa olmaz) koşuldur. Bu giderilmeden, nicel büyüklüklere bakarak Türkiye, AB ve hatta dünya liderliklerinden söz etmek bir safsatadır. Burada hayati olan konu olayın “yeni” bir fikri yaklaşım düzeyinde ele alınmasıdır. Bu fikri yaklaşım, sektörün ülke içi kendi kendine yeterliliği hedeflemelidir. Bu hedef getirilmeden ,sektörün aritmetik diziyle büyüyen bir ihracatı, buna karşılık geometrik diziyle büyüyen ithalatı olacaktır. Bu olay bir çığ etkisidir. Türkiye’nin temel 5 ihracat ürününde işleyen bu çığ etkisi “cari açık” dediğimiz olguyu yaratmaktadır. Bu cari açığın OECD’nin Türkiye-2011 öngörüsüyle , 2011’de 80 milyar $ olarak kestirilmesi, Türkiye’nin çığ etkisiyle büyümeye çalışan bir makro modeli olduğunu doğruluyor. Teoride bu durumun Prof. Bhagavati tarafından “Fakirleştirici Büyüme” sendromuyla tanımlandığını biliyoruz. Çığ etkisini gidermek amacıyla , ÖİK’nın yaptığı belirleme, LCD bir panel için en az 1 milyar $’lık yatırım, panel ve teknolojisi know-how’ı ve ar-ge yatırımı gerektiriyor. Temel üretim stratejisinin büyük ekranlara doğru kaydığı göz önüne alınarak, 7. nesil teknolojinin uyarlandığı ayda 60 bin adet üretim kapasitesi olan bir olayın yatırım büyüklüğü 2 milyar $’a ulaşıyor. İşin başlangıç aşamasını hızlandırmak açısından panel üretiminin görece daha az yatırım gerektiren (0.750 – 1 milyar $ arası) ve daha çabuk devreye girebilecek back end kısmıyla başlanması, daha sonra aşamalar halinde yatırımın front end üretimine geçilmesi öneriliyor. Unutmamak gerekir ki, TV’yi üreten sektörde ,cihaz üretim maliyetinin % 60’ını resim tüpü ve sadece % 15-20’sini devre elemanları (chip-set) oluşuyor. Dolayısıyle, Türkiye’de katma değer tüketici elektroniğinde varsayıldığından da daha düşük. Bu nedenle bu üretimi tek başına gerçekleştirecek özel sektör kuruluşuna, DPT-ÖİK çalışmasında önerildiği üzere ,display fabrikası kuruluş yerinin serbest bölge statüsünde sayılması ve bu kuruluşa 10 yıllık vergi tatili getirilmesi doğal sayılmalıdır.
- Gereken yeni yatırımların boyutu ,Türkiye özel sektörünün sermaye verimliliği olanaklarının çok ötesine taşıyor. Bu nedenle, ya uluslararası bir şirket evliliğine geçmek ya da kamunun anlamlı bir hibe programı gerekiyor. Bu kuşkusuz stratejik bir karar. Kamu desteği yönünde karar veren G. Kore 1964’de ve İsrail’de 2010’da ölçek ve teknoloji çeşitlendirmesine yöneliyor. G. Kore bunu yaparken ,kamu-özel sektör ortaklığını yaratan adına “cheabol” denilen PPP türünde bir dev şirket modeli geliştiriyor. İsrail ise kamu hibesi verdiği şirketin 3. yılın sonunda New York Teknolji Borsası’na (NASDAQ) kote olmasını koşul olarak getiriyor. G. Kore’de bu makro karar sonuç veriyor ve TV üretiminde % 100 yerli, ya da outsource edildiği için sonuçda yine yurtiçi üretimi olan bir sektör tasarımı ortaya çıkıyor. İsrail’de karar yeni alındığından , sonuç belli değil. Ancak nihai koşulun NASDAQ Borsası’na girme koşulu olması ,sayısı sınırlı da olsa 2-3 anlamlı örneğin ortaya çıkacağını gösteriyor. Türkiye’de stratejik kararın ne olması gerektirdiği, şunun ya da bunun dileği olmakdan çok, bir senaryo çalışması konusu. Bu senaryo çerçevesinde; uluslararası bir şirket evliliği, finansman açmazını giderecek, ancak ulusal alanda yerli girdi üretme yeterliliği şansını ortadan kaldıracak. Kamusal destek ,konunun bu anlamda çözülmesine yol açmakla birlikte, olayın olumsuzluğu (bedeli), gölge fiyatlar açısından bir başka alana tahsis edilecek kaynağın kullanılması olanağını yok edecek (Türkiye’de Cumhuriyetin 100. yılına 12 yıl kala, diploma almış okur-yazar oranının % 83 olduğunu dikkate alarak ,ülkenin böyle bir olay için seferberlik başlatması mümkün olamayacaktır. Türkiye’nin BM Binyıl Hedefleri’ndeki 8 amaçdan 7’sinde, hedeflerin gerisinde olduğu unutulmamalıdır).
- Askeri elektronik sanayii alt sektörüyle tüketici elektroniği alt sektörünün buluşturulması, bir stratejik fırsat. Askeri elektroniğin Türkiye’deki yapılanması içinde yer alan; aviyonik / uzay teknolijileri ürün ve sistemleri, haberleşme ürün ve sistemleri, elektronik harp ürün ve sistemleri, komuta kontrol sistemleri, Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından etkin bir teşvik sistemine alındı. Bu teşvik sisteminin 2011’de ilk kez 1 milyar $’lık bir ihracat olanağı yarattı. Bu ihracatın 5 yıl içerisinde 5 milyar $’a çıkarılması hedefleniyor. Bilgi çağının Ağ Merkezli Harp (AMH) kavramının gelişmesine neden olması, bilişim altyapısını çok destekliyor. AHM kavramının doğal olarak savunma elektroniği alanındaki ar-ge çalışmalarını etkiliyor ve haberleşme altyapısı önem kazanıyor. Bu nedenle ,DPT-ÖİK askeri elektronik sanayii için “Savunma sanayii içinde ulusal olanaklarla karşılanma gereği en yüksek olan alt sektör askeri elektronik sanayidir. Ulusal olması zorunlu alanlarda yapılacak çalışmaların yanı sıra kritik teknolojilerin edinebilmesi için kamunun yönlendirici şekilde sektörü desteklemesi kaçınılmazdır. İhtiyaç tanımlama sürecinden başlayarak ,sanayinin mevcut imkanlarından azami yararlanacak ve teknoljik gelişmesine katkı sağlayacak şekilde işbirliği halinde çalışılmalıdır” önerisini getiriyor. Böylesi bir destekle, sektörün tümleşik yatırımlara girmesi ve sıçrama yaratması, bununla da hem tüketici elektroniğinin, hem de askeri elektronik sanayinin gelişmesi mümkün gözüküyor. Teorik olarak mümkün gözüken böyle bir işbirliği, hukuki anlamda başkaca soru başlıklarını doğuracağı kesin. En önemlisi, Türkiye’de kamuyla özel sektör arasında bu türden işbirliği örnekleri yok.
- CE standartının Türkiye’de akredite edilmemesi, fiziki değil, siyasal bir sorun. Bu amaçla kurulmuş bulunan ESİM A.Ş. hangi noktaya gelirse gelsin, olayın AB’ce akreditasyonu siyasal bir kararı gerektiriyor. Gereken karar, Türkiye ile AB arasında 2005 yılında başlayan “Müktesebat Görüşmeleri”nin açılmasıdır. Müktesebat başlıkları arasında yer alan bir odak “Sanayi ve Sanayi Politikaları” alanıdır. Bu görüşmelerin açılmasına Fransa veto getiriyor. Ancak veto siyasal bir karar ve kaldırılması hem anlamlı bir çıkış, hem de dirayetle mümkün. Esasen müktesebat görüşmelerinde yol alınamaması durumunda ,Türkiye ile AB arasında 1995’de imzalanan Gümrük Birliği yeterli bir açılım sunuyor. Gümrük Birliği temelde insan gücü ve tarım sektörünü dondurmuş, buna karşılık sanayi ürünlerinin hiçbir engel olmaksızın ihraç edilmesini mümkün kılmıştır. AB ülkelerinin “CE koşuluyla” ihracatı durdurmaları ,dış ticaret politikalarında “tarife dışı engelleme” olarak bilinen bir durum. Oysa Türkiye,ihracatının engelsiz olarak yürütülebilmesi için akreditasyon konusunda AB normlarını benimsemiş ve 1999 yılında Türkiye Akreditasyon Kurumu’nu kurmuştur. Bu durumda CE koşulunun ya kaldırılmasını istemek ya da AB’nin 3. ülkelerle imzaladığı sui generis (nev’i şahsına münhasır) örnek olan Gümrük Birliği’nin yeniden gözden geçirilmesini talep edecek bir siyasal koz konusudur.
- Elektronik ve elektrikli makinalar sanayii ÖİK Raporu’nda varılacak ana hedef, tüketici elektroniği sektörünün toplam satışlarının adet ve dolar bazında % 10 büyümesi olarak gösteriliyor. Bu amaçla da belirlenen ana hedef maliyetlerin her yıl % 5 indirilmesi olarak öngörülüyor. Ancak böylesi iddialı bir hedefin gerçekleştirilmesinde öngörülen eylemler, etkisi itibariyle çok sınırlı gözüküyor. Ya da kamu finansman dengesi açısından olanaksız kalıyor. Bir fikir verme açısından; bu öneriler arasında , KDV oranlarının düşürülmesi, TRT bandrolunun kaldırılması, yurtiçi komponent kaynaklarının arttırılması, özgün çip tasarımı ve üretiminin desteklenmesi, dijital teknoljiye geçişde patent-lisans-royalty giderlerinin karşılanması, özgün ürün tasarımının teşviki bulunuyor. Ancak bu başlıkların hiçbiri sektöre “quantum sıçraması” yaptıracak öneriler olarak gözükmüyor.
- DPT-ÖİK temel amaca dönük gerçekleşemeyecek öneriler getirmesine karşılık, vizyon önerilerinde son derece anlamlı başlıklar geliştiriyor. Düz panel TV üretiminin gerçekleştirilmesi, OEM’den ODM’e geçilmesinin sağlanması, analogdan sayısala geçişin sağlanması, DVD-Av receicer gibi ev sineması uygulaması sağlayacak audio ve video cihazlarının birleşmesi, sayısal kaydedicili ürünlere yükselişi sağlayacak PVR, time shift TV gibi HDD içeren ürünlere üreticilerin yönelmesi, fabless IC üretimi için yerli firmaların uluslararası evliliklere girişmeleri, residential home gateways ürününü mümkün kılacak network’ü sağlayacak yönlendirici cihaz üretimi, bu başlıklar arasında yer alıyor
KAYNAKLAR
- 8.Sanayi Kongresi ,İSO ,İstanbul 2009
- TÜSİAD – Yeni Rekabet Stratejileri ve Türk Sanayisi ,İstanbul 2002
- DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013), Ankara 2006
- T.C. Katılım Öncesi Ekonomik Program 2011-2013 ,Ankara 2011
- DPT ,Information Society Statistics of Turkey 2010 ,Ankara 2010
- İTO,İmalat Sanayinde Global Eğilimlerin Sektörlere, Ülkelere ve İşletmelere Etkileri,İstanbul 2009
- Dani Rodrik, Structural Change and Productivity Growth in Latin America, Asia and Turkey ,2010
- Dani Rodrik, Industrial Policy for 21st Century, UNIDO,2004
- TEPAV / EPRR – Türkiye’nin Sanayi Stratejisi ,İstanbul 2006
- İTO , İstanbul Halkının Dayanıklı Tüketim Malları Sahipliği ve Edinme Biçimleri, 1992
- Özkal Özsoy, Türk Elektronik Sanayiinin Küçük ve Orta Boyutlu İşletmelerinde Tasarımcı İstihdamı ile Tasarım Kalitesi Arasındaki İlişkinin, Ürün Geliştirme ve Pazar Kazanımı Üzerindeki Rolü,MSGSÜ Yüksek Lisans Tezi ,2000
- DPT, Türkiye Beyaz Eşya Sanayiinin Rekabet Gücü ve Geleceği,Uzmanlık tezi,2001
- T.C. Başbakanlık Dokuzuncu Kalkınma Planı – Elektronik ve Elektrikli Makinalar Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Raporu ,Ankara 2007
14.OECD , Prelimery Turkey Report ,Paris 2011
No Comment! Be the first one.