Avustralya tarihinde altın yataklarının keşfi ve Afganistan ‘dan deve ve deveci ithali çok örtüşür.
Bu kıt’anın beyazlarca işgali sonrasında oluşan insangücü gereksinimi,1788-1800 arasında 170.000 Birleşik Kıraliyet mahkumunun bu adaya getirtilmesiyle kısmen karşılanır. 1851‘de Victoria Bölgesi’nde altın kaynaklarının bulunmasıyla ‘’ altına hücum ‘’ olayı başlar ve bu kez B. Kırallığın 500 bin özgür vatandaşı göç eder.
Ancak ulaşım ağının olmadığı bir ortamda ülkenin iç bölgesinde altın nasıl ayrıştırılacak ve nasıl nakledilecektir ? Bunu da 1860-1910 arasında bu kıt’aya getirilen Afgan deveciler ( seymenler ) ve Afgan develeri gerçekleştirecektir.
Avustralya’ya ilk develerin 1774 yılında getirildiği bilinir.Bu develerin olumlu işlevini dikkate alan Birleşik Kıraliyet koloni temsilcisi konumundaki Genel Valilik , Afganistan’dan deve ve deveci getirilmesine ilişkin bir karar alır. İlk 24 deve ve seymen kafilesi, 1860 Haziran’ında Melbourne ‘na varır. Kayıtlardan tüccarların Avustralya’ya sürekli olarak deve ithal ettikleri anlaşılıyor.Hayvan ticareti yapan iki İskoç asıllı tüccar, Thomas Elder ve Samuel Stuckey’in organizasyonuyla, Karaçi’den kalkan bir gemiyle 1867 ‘de Adeleide kentine yakın Port Augusta’ya, 124 deve ve 34 Afgan bakıcı gelir.
Bu tarihi izleyen 50 yıl boyunca ekonominin ihtiyaç duyduğu ölçüde bu ülkeye düzenli olarak deve ve deveci ithal edilir. ‘’ İhtiyaç kadar ‘’ sözünün altını çizmek gerekir : 1893 Seçim kampanyasında deve ithalatının sınırlanması veya ithal edilen deve başına kelle vergisi uygulanması çokça konuşulacaktır. Devenin bir ulaştırma aracı olarak kullanımıma son verildiği yıl olan 1921’de bu ülkede yaşayan Afganlı sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte, yaklaşık 3000 olarak kestirilmektedir. 2006 Genel Sayımı’nda ‘’ Kendisini Afganistan gelmiş ‘’ olarak beyan eden insan sayısı 16.751’ dir. Bu insanlar ağırlıklı olarak Brisbane ve Perth kentlerinde yaşıyorlar, çoğu inançlarını ‘’ İslamiyet ‘’ olarak tanımlıyor ama az sayıda da olsa hiristiyan inancında olanlar da var.
Beltana Tren İstasyonu, Avustralya’nın ilk Müslüman yerleşimi olur. Kısa sürede inşa edilen barakalar ve hayvan barınaklarıyla Afganlar bu kıtada yerleşik hale gelirler. Bugün bu barınaklardan ve inşa edilen camiden eser yoksa da, beş Afgan’ın mezarı Beltana’da korunmuştur.
Afganlar ve develeri, çölün bir ucundan diğer ucuna yiyecek ve inşaat malzemesi nakleder, devlete ait kamp malzemelerini getirip götürürler. Develer, 1870-1880 döneminde Avustralya’nın içlerine gerçekleştiren keşif gezilerinin tek taşıma aracıdır. Aynı biçimde gözden ve gönülden ırak anlamına gelen ‘’ outback ‘’ bölgesi olarak nitelenen bu kıt’a topraklarında telegraf direklerinin dikilmesinde ve demiryolu hatlarının döşenmesinde develer birinci derecede pay sahibidir. Esasen Prof. Baldwin 2016 ‘da yeni çıokan eserinde globalleşmeyi 3 evreye ayırır ve 1. evrenin ilk ve nerdeyse tek istimini MÖ 1000 ‘den sonra taşımacılıktaki etkin işlevleriyle develerin ve deve kervanlarının verdiğini kaydeder.Devenin ehlileştirilmesi ( domestication ) üretim ve tüketimin ayrıştırılmasını sağlar. Bu evre piyasa ve fiyat yapısının kökten değiştiği 1820 ‘de sona erer.
1880 ‘den sonra Batı Avustralya’da kolluk güçleri de taşıma işinde deve kullanımına başlar. Ama en önemlisi develerin bir ekonomik işlev olarak altının ayrıştırılmasında ve naklinde etkin olarak kullanılmasıdır.Kayıtlar, Faiz ve Tagh Mahomet Kardeşlerin kurduğu organizasyonun Gardie ve Muchison Altın Yatakları’nda iş yaptıklarını ortaya çıkarmaktadır. Bu işin boyutlandığını gören Afganlar ,taşımacılık için ‘’şirketleşme’’ diyebileceğimiz bir biçimde kendi ulaştırma organizasyonlarını kurarlar. Bunlar içinde en namlısı Camel Troop Carrying Company Ltd olur.Ancak en az bunun kadar dikkat çekici olan Afganlılar ‘ın kendi toplumsal organizasyonlarında bir süre sonra belirgin bir işveren – işçi düzeninin ortaya çıkmasıdır. Örneğin,Abdul Wade adındaki Afganlının 400 deveye sahip olduğu ve yanında 40 Afganlı çalıştırdığı bilinmektedir.
Ulaşım noktaları üstündeki konaklama noktalarında Afgan “kentcikleri” (Ghan towns) oluşur. Her yerleşimin bir lideri vardır.Daha önemlisi Avustralya’nın ‘’ beyazlar ‘’ ve ‘’ diğerleri ‘’ şeklindeki sınıfi politikasının gereği , Afganlar ile Avustralya beyazları arasında bir sosyal kaynaşma ( cohesion ) yaşanmaz.
Deveciler ve develer ,malı mülkü, yiyeceği içeceği kuzeyden güneye, güneyden kuzeye taşıyor. Bir devenin 450 kilo ortalama yük taşıdığını ve tek hörgücüne depoladığı suyla 20 gün gidebileceğini düşünürsek, Afganların ve develerinin 19. yy.’da ‘’ Altına Hücum ‘’ dönemini yaşayan Avustralya ‘da üstlendiği misyonun önemini anlayabiliriz.
‘’The Ghan’’ Treni ,- ki ilk adı Afgan devecilerine atfen ‘’The Afghan Express idi – Güney Okyanusya’nın kıyısındaki Adelaide kentinden, kuzeyde Timor Denizi’nin kapısı Darwin’e uzanan 2900 km’lik yolu kateden, özelleştirilerek Great Southern Rail adlı demiryolu şirketine devredilen ekspresin adıdır. Ekspres tren, bu yolu iki gün, üç gecede, toplam 54 saatte yapıyor. Ghan adını, bu yolu ilk kez 160 yıl önce, 1850’lerde aşan Afgan asıllı deve tacirlerinden -Ege deyimiyle deveci- alıyor. Bunun nişanesi olarak 1929’da, deve kervanlarının (camel train) yerine ikame edilen bu trene ‘’Ghan’’ adı verilmiş.
Afgan deve savranları ( bakıcı ) arasında kadın ve çocuk bulunmamaktaydı.Hepsi “para yapmak” ve kısa zamanda memleketlerine dönmek üzere gelmişti. Ancak kazançları hep yetersiz kalacak ve istisnasız hiç biri ülkesine bir daha dönemeyecektir. Çoğunluğu, bu ülkenin yerli halkı olan aborjin asıllı kadınlarla dini nikah kıyarak , ikinci ( kuma ) evliliklerini yapar. Kadınlar erkeğin dini olan İslamiyeti benimser , ancak inşa edilen camilerde kadınlar bölümü olmamasıyla ibadetlere katılamazlar, kadınlarla ve erkekler arasındaki kültürel farklılıklar kapanmaz. Bu beraberlikten doğan çocuklar İslami inanç ve teamüllerle yetiştirilir.Yasa gereği okula devam etme zorunluluğu genelde ibadet sürelerinde kesintiye uğrar. Erkek çocukların başı bağlı , kızlarsa hicaba uygun giyinmektedir. Çocuklara Afgan ve yerli aborjin isimlerin karışımı, Zainie, Ahmeen ve Partimah gibi isimler verilir. Afganlı deveciler, Avustralya’nın ilk kagir yapılı camisini 1890’da Güney Avustralya’nın liman kenti Adelaide’de inşa ederler. Bu cami günümüzde de ibadete açıktır.
1921’de motorlu kara taşıtlarının çölde kullanılır hale gelmesiyle elli yıldır hizmet veren Afgan deveciler işsiz kalır , zira yaptıkları iş anlamını yitirmiş ve ortadan kalkmıştır.
Afganlı savranlar, iş yapma nedenleri ortadan kalkmış olsa bile memleketleri olan Afganistan ‘a geri dönmeyip , Avustralya’da kaldıkları ve geçimlerini sağlamak için beden gücü gerektiren vasıfsız işlerde çalıştıkları bilinmektedir.
Ya sonra ?
Bu savranlar ve onları aile uzantıları ne olmuştur ?
Savranlar büyük bir olasılıkla bu kıt’anın ilk yerleşiği olan aborjinlere karışırlar ve mutasyona uğrarlar. Getirdikleri develer ise Avustralya’ya yadigar kalması beklenirken , Flinders Ranges Research kayıtlarından büyük oranda ‘’ öldürüldükleri ‘’anlaşılır. Zira beslenme gereksinimleri çok büyüktür , buna karşılık artık onların bir ekonomik işlevleri kalmamıştır. Günümüzde de develerin doğayı tahrip ettikleri gerekçesiyle katline devam ediliyor. İmha edilen bu develerin sayısını anan bir veri olmamakla birlikte,Ghan Treni ‘nin önemli durak noktalarından olan Alice Spring kentinin lokanta menüsünde deve etinin yer alması, bu ‘’ fauna temizliği ‘’ olayının , kural olmaksızın, kesintisiz ve ağır ağır işlediğini anlatıyor.
100 yılı aşkın bir demokratik geçmişi ,G-20 Ülkeleri içinde önde gelen bir ülke ve Dünya Bankası verisiyle 2016’da k.b 54.000 $ olan hasılayla Avustralya’nın bu temizlik olayını bu kadar rahat ve gözler önünde yapabilmesi düşündürücüdür.
Deve kervanları, 20. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna dek Avustralya’nın kuzeyi ile güneyi arasında bir hayat damarı oluştururken, günümüzde Avustralya’nın Kuzey Yönetim Bölgesi’nin ( NTG ) – Quensland ve Alice Spring – iki noktasında , her yılın Temmuz ayında ‘’ deve yarışları ‘’ yapılıyor. Yarış diyorum , zira bu ülkede deve güreşi yerine , sırtında jokeriyle develerin koşuşması yapılıyor. Ege Bölgesi’nde de ocak ayında , İzmir’in Selçuk ilçesinde Ege bölgesinin hemen her yerleşiminden gelen yaklaşık 300 devenin katıldığı deve güreşiyle bu olayın örtüşmesini ilginç olarak yorumlamak gerekiyor.
Afganlı devecilerin öyküsünü yazan tek araştırmacı Christine Stevens’in sözleriyle, “Onlar toplumun haricisi olarak algılandılar ve bu topluma katkıları hep göz ardı edildi. Açısı küçük bir euro-centrik bakış, bizim kimlerden oluştuğumuzu gör(e)medi, oysa gerçekleştirdiklerinin izlerini bugün bile görebiliyoruz.” Oysa, Ege bölgesi zeytinciliğinin namlı ve filozof müstahsili Evren Ertür ‘ün Edremit 2. Zeytincilik Kurtuluş Şenliği’nde dile getirdiği gibi ‘’ Yaşamın her döneminde zor görevleri yerine getirmek hep develere düşüyor ‘’.
Bütün bunlardan bir vargıya varmak güç , hatta anlamlı olmaz , zira ortada sadece bir tarihsel olgu sergilemesi var , sınanan bir varsayım yok. Ancak olgular bile bize 2 tarih dersi çıkarmamıza olanak sağlıyor :
1-Göç hareketlerinde sadece insangücünün temel alınnası yanlıştır , Avustralya örneğinde yaşandığı üzere hayvangücü emeğinin en az bunun kadar önemi vardır. Bu nedenle ‘’ göç tarihi ‘’ yazımına her türden omurgalı göçü kavramı eklenmelidir.
2-WWF ‘nin Yaşayan Yeryüzü Raporu – 2016 , 1970-2012 döneminde dünyamızda konaklayan 3.706 omurgalı yaşayan varlığın sayısında % 58 azalma olduğu belirlendi. 2020 ‘de bu oran % 67 ‘ye ulaşacak. Bir omurgalı olarak develerin de bu azalma içinde payı büyük. WWF ifadesiyle ‘’ Canlılar bu varolan koşullarda yaşamını sürdüremez ‘’. Bu açıdan insan dahil , her omurgalının bilinçli katliamını yapan eylem bir ‘’ insanlık suçu ‘’ olarak değerlendirilmelidir.
XXX
Kültürel coğrafyanın ülkemizdeki ender ama yetkin uzmanı olan Dr.Vedat Çalışkan ‘ın son dikkat çekici çalışmasında , devecilik kültürünün beslenmesi için 2 öneri getiriyor :
1-Devecilik kültürü ve geleneksel deve güreşi şenlikleri Türkiye’nin somut olmayan kültürel mirası olarak UNESCO ‘ya teklif edilsin.
2-Anadolu devecilik kültürü , konuyla ilgili kurumların görmezden gelmesi neticesinde Anadolu’nun adeta ‘’ saklı kalmış kültürel mirası ‘’ haline gelmiştir.(….) Devecilik kültürü ve deve güreşlerinden kültür turizminde bir çekicilik olarak yararlanılsın.
Türkiye Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri Federasyonu kurulmuş olmasını, Aydın- İncirliova Belediyesi ‘nin ‘’ Devecilik Kültürü Müzesi ‘’ hazırlığını ve deve sucuğunun bir ‘’ Coğrafi İşaret ‘’ olarak tescili için Türk Patent Enstitüsüne resmen başvurmasını, olumlu ve somut adımlar olarak değerlendirmek gerekiyor.
Bu 2 anlamlı öneriyi besleyerek ve mevcut çalışmaları pekiştirmek üzere geleneksel deve koşusu yapan Avustralya ‘nın Alice Spring kentiyle deve güreşlerinde merkez konumunda olan Aydın- Selçuk ‘un kardeş kent olması ve yanısıra bu kültürün yaygınlaşmasında rotasyon esaslı bienal düzenlemesinin anlamlı olacağını düşünmekteyim. Bu etkinliklerin yapılması sırasında Avustralya ‘daki Türk cemaati ve sivil toplum kuruluşlarının bu kenetlenmeye kucak açacağından yana hiç kuşkum bulunmuyor.
Kaynaklar :
-C.Stevens, The Mosques and Ghan Towns : A History of Afghan Camel Drivers in Australia , ISBN : 0-9581760-0-0
-K.Mortan – M. Sarfati , Vatan Olan Gurbet II, Avustralya’ya İşçi Göçünün 45. Yılı ,Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları ,İstanbul 2014
-V.Çalışkan ,Bir Dünya Kültür Mirası : Anadolu Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri, Çev.Özge Erşen ,Gözden Geçirilmiş ve gen. 2. Baskı ,İncirliova Belediyesi Kültür Yay. ,Ankara 2016
-www. Southaustraliahistory.com.au / afghans , Erişim : 29.10.2016
-WWF, Living Planet Report 2016 , mimeo
–www.camelcup.com.au , Erişim : 29.10.2016
-R.Baldwin ,The Great Covergence : İnformation Yechnology and the New Globalization ,Peterson İnstitute of İnternationalEconomics ,Washington D.C.,2016
—————————–
*1. Uluslararası Selçuk – Efes Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri Sempozyumu , 17-19.11.2016 ‘da tebliğ edildi.
No Comment! Be the first one.